15.01.2021

ÖLÜM HAK MİRAS HELAL

MİRAS VE VASYYET KONUSUNDA SÜALLER VE CEVAPLAR

1.Anne-Baba Sağlıklarında Mallarını Çocuklarına Bağışlayabilirler Mi?

Kişi, mülkiyetinde bulunan mal üzerinde dilediği gibi tasarruf hakkına sahip olduğundan, çocuklarından birine bağışta bulunurken diğerlerinin muvafakatını almak zorunda değildir.

Bununla birlikte, anne babanın çocuklarına karşı başlıca görevlerinden biri de aralarında herhangi bir ayırım yapmaksızın onlara karşı eşit muamelede bulunmaktır. Böyle bir davranış, onların görevi olduğu kadar çocuğun da tabii hakkıdır. Çocukların kız-erkek, büyük-küçük olması sonucu değiştirmez.

Sahabeden Beşîr b. Sa’d, oğlu Nu’mân’a bir hibede bulunmak ve Hz. Peygamber’i (s.a.s.) de buna şahit tutmak istemişti. Ancak Hz. Peygamber (s.a.s.); “Öteki çocuklarına da bir şey bağışladın mı? “ diye sormuş, hayır, cevabını alınca da, “Allah’tan korkun ve çocuklarınız arasında adaletli davranın.” (Buhârî, Hibe, 12-13; Müslim, Hibât, 9-19) buyurmuştur.

Buna göre anne-baba, çocuklarına bağışta bulunurken eşitliğe riayet etmelidir. Çocuklardan biri veya bir kısmının, tedavisi imkânsız bir hastalığa yakalanması, engelli olması, büyük bir borç yükü altında bulunması, ailesi kalabalık olup geçim sıkıntısı çekmesi, ilmi faaliyetlerde bulunup da ihtiyaç içinde olması gibi sebeplerle bazılarının ötekilerden daha muhtaç durumda olmaları halinde, kendilerine ihtiyaçları oranında fazla verilebilir.

Şu kadar var ki, mümkün olduğu takdirde bu konuda diğer çocukların da rızalarının alınması daha uygun olur. Bütün bunlara rağmen, doğru olmamakla birlikte kişi çocuklarından sadece birisine veya bazılarına mal vermiş ise bu tasarruf hukuken geçerlidir (Mâverdî, el-Hâvî, VII, 544-545; Kâsânî, Bedâi, VI, 127; İbn Kudâme, el-Muğnî, VI, 298-300; Şirbînî, Muğni’l-Muhtâc, II, 401).

2.Kendisine Babası Tarafından Yapılan Hibeyi Kabul Etmeyen Kimsenin Sorumluluğu Var Mıdır?

İslâm hukukunda hibe, iki taraflı bir akit olup, tamam olması için hibe edilen kişinin hibeyi kabul edip teslim alması gerekir (Mevsılî, el-İhtiyâr, III, 395).

Dolayısıyla kendisine babası tarafından yapılan hibeyi sebepli veya sebepsiz kabul etmeyen kişinin herhangi bir sorumluluğu olmaz. Ancak bu kabul etmemenin, babayı kırmadan ve edep ölçüleri içerisinde yapılması uygun olur.

Diğer taraftan anne ve babanın sağlıklarında çocuklarına yaptıkları hibede onlar arasında ayırım gözetmemeleri, onlara eşit veya adaletli davranmaları, evlatlar arasında kırgınlığa, soğukluğa sebep olacak davranışlardan uzak durmaları gerekir.

Nitekim sahabeden Beşîr b. Sa’d, oğlu Nu’mân’a bir hibede bulunmak ve Hz. Peygamber (s.a.s.)’i de buna şahit tutmak istemişti. Ancak Hz. Peygamber (s.a.s.); “Öteki çocuklarına da bir şey bağışladın mı? “ diye sormuş, hayır, cevabını alınca da, “Allah’tan korkun ve çocuklarınız arasında adaletli davranın.” (Buhârî, Hibe, 12-13; Müslim, Hibât, 9-19) buyurmuştu.

3.Kişi Kendi Miras Payını Başkasına Verebilir Mi?

Bir kimse kendisine miras olarak intikal eden hakkını kısmen ya da tamamen diğer mirasçılardan birine veya bir yabancıya hibe edebilir. Çünkü bu mal onun hakkıdır. Ayrıca mirasçılar, karşılıklı rıza ile malı diledikleri şekilde taksim edebilirler. Maddi veya manevi herhangi bir baskı olmaksızın, haklarından kısmen veya tamamen diğer mirasçılar lehine feragat edebilirler (Mevsılî, el-İhtiyâr, V, 832).

4.Akrabalık İlişkilerini Kesecek Bir Vasiyet Uygulanabilir Mi?

Dinimiz, yakınları arayıp sormayı, uzakta olanları imkân nispetinde ziyaret etmeyi, muhtaç olanlara yardımda bulunmayı emreder (Buhârî, Edeb, 10-11). Bu itibarla mesela “Ben öldükten sonra amcanı ziyaret etmeyeceksin” gibi akrabalık ilişkilerini kesecek bir vasiyet geçersiz olup yerine getirilmesine çalışmak doğru değildir.

5.Kişinin Taşınmaz Mallarını Vakfetmesi Caiz Midir?

Kişi sağlığında malları üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunma hakkına sahiptir. Mallarını yoksullara veya hayır kurumlarına bağışlayabilir. Yalnız yapılan vakfın caiz olması için, vakfeden kişinin akıllı ve ergenlik çağına erişmiş olması ve vakfın ebedî olması gerekir.

Hz. Peygamber (s.a.s.), Fedek ve Hayber arazilerindeki hisselerini müslümanların yararına vakfetmiştir (Buhârî, Vesâyâ, 1; Ferâiz, 3).

İbn Ömer’den rivayet edildiğine göre; Hz. Ömer’in payına Hayber’den bir arazi isabet etmiş, Hz. Ömer (r.a.) de Hz. Peygamber (s.a.s.)’e: “Ya Rasûlâllah, Hayber’den elime öyle bir toprak parçası geçti ki şimdiye kadar bundan daha değerli bir mala sahip olmamıştım. Bana neyi tavsiye buyurursunuz? “ demişti.

Hz. Peygamber (s.a.s.) de; “İstersen aslını (kendine) bırakır, menfaatini tasadduk edersin.” buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ömer, satılmamak, hibe edilmemek, mirasçılara intikal etmemek üzere; fakirler, akraba, köleler, misafirler ve yolcular için tasadduk etti. Onu idare edenin mülküne bir şey geçirmeksizin, normal ölçüler içinde yemesi ve yedirmesinin serbest olduğunu belirtti (Buhârî, Vesâyâ, 28-29, 32).

Hz. Osman da Medine’deki Rûme kuyusunu satın alıp bütün müslümanların yararına tahsis etmiştir.  (Tirmizî, Menâkib, 19; Nesâî, Cihâd, 44).

Ancak kişi malını vakfederken, mirasçıların mağdur olmamasına dikkat etmesi uygun olur.

6.Mirasçılar Mirastan Mahrum Edilebilir Mi?

Kişi, mirasçısını mirasından mahrum etme hak ve yetkisine sahip değildir. Ancak vârisin murisini öldürmesi, farklı dinlerden olmaları gibi mirasçılığa engel haller bulunması durumunda mirasçı mirastan mahrum kalır (Mevsılî, el-İhtiyâr, V, 792, 821-822).

Çocuklar anne-babanın gönlünü incitecek, sevgi ve gönül bağını koparacak olan isyan, eziyet ve hakaret gibi olumsuz duygu ve davranışlarda bulunmuşlar veya görevlerini yapmamışlarsa, dinen sorumlu olurlar. Ama bu yanlışlıkları veya görevlerini yapmamaları onların mirastan mahrum bırakılmalarına dinen sebep teşkil etmez. Çünkü İslam’da sorumluluklar bireyseldir. Herkes kendi görevini yapıp yapmadığının hesabını Allah’a verecektir (Necm, 53/38-41).

Ailede anne-baba kendi sorumluluklarını, çocuklar da kendi sorumluluklarını bilerek, ailevî yaşantılarını bir Müslüman’a yakışır şekilde düzenleyip sürdürmek mecburiyetindedirler.

Bu itibarla, anne-babanın hangi sebeple olursa olsun çocuklarını mirastan mahrum etmek için; evlatlıktan reddetme, mirastan mahrum bırakmak için vasiyette bulunma gibi tasarruflarda bulunması caiz olmaz.

7.Kişinin Malı Üzerindeki Tasarruflarına Ailesinin Karışma Hakkı Var Mıdır?

Tasarruf ehliyetine sahip olan bir kimse hayatta iken sahip olduğu malları üzerinde sefâhet derecesine varmadıkça istediği gibi tasarrufta bulunabilir. Eşi ve çocuklarının buna müdahalede bulunma hakkı yoktur (Mevsılî, el-İhtiyâr, Beyrut 1999, V, 435).

Bununla birlikte çocuklarının muhtaç duruma düşmemesi için tasarruflarında tedbirli olması da Hz. Peygamber tarafından tavsiye edilmiştir: “Varislerini zenginler olarak bırakman, halka ihtiyaçları için el açan fakirler olarak bırakmandan, daha hayırlıdır.” (Buhâri, Vesâyâ, 2, 3, Ferâiz, 6; Müslim, Vesâyâ, 5).

Kişi vasiyet yoluyla tasarrufta bulunmak isterse malının üçte birini aşmayacak şekilde tasarruf yapabilir (Buhârî, Vesâyâ 3; Mevsılî, el-İhtiyâr, Beyrut 1999, V, 522).

8.Belli Bir Amaç İçin Vasiyet Edilen Para Başka Bir Amaçla Kullanılılabilir mi?

Yapılan vasiyet, hac, zekât ve keffaretler gibi Allah’a karşı olan bir borç için yapılmış vacip bir vasiyet ise bu vasiyetin aynıyla yerine getirilmesi gerekir. Bu amaçla bırakılmış mal başka bir yere harcanamaz. Vasiyet, dinen meşru olmayan şeyler için yapılmışsa bu vasiyet geçerli olmaz. Bunlar için bırakılmış mallar diğer mallar gibi mirasçılara dağıtılır veya mirasçılar isterlerse bu malı hayır yollarına sarf ederler (İbn Âbidin, Reddu’l-muhtâr, X, 326).

Vasiyet edenin koyduğu şartlar şâriin koyduğu şartlar gibi kabul edildiğinden, muayyen bir hayır için vasiyet edilen mal, vasiyet edilen yere harcanmalıdır. Ancak belirlenen yere malı harcamak mümkün olmazsa vasiyet edilen amaca en uygun yere sarf edilir (İbn Âbidin, Reddu’l-muhtâr, X, 296-298).

9.Vasiyetin Dini Hükmü Nedir?

Vasiyet ölümden sonraya bağlı olmak üzere teberru yoluyla bir malı bir şahsa temlik etmek, bırakmaktır. Vasiyet ölüme bağlı bir tasarruftur. Bir kişi, mal ve haklarının en fazla üçte biri üzerinde ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir, geriye kalan üçte iki varisler namına korunmuş hissedir.

Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s.) malının yarısını vasiyet etmek isteyen bir sahâbîye üçte birini vasiyet etmesini söylemiş, hatta bunun bile çok olacağını beyan etmiştir (Buhârî, Vesâyâ 3). Malın üçte birinden azının vasiyet edilmesi müstehaptır. Varisler fakir ise vasiyet etmemek daha faziletlidir.

Terikenin üçte birinden daha fazla olan veya varislerden herhangi biri lehine yapılacak mali vasiyet ise, diğer varislerin iznine bağlı olarak geçerlidir (Mevsılî, el-İhtiyâr, V, 769); zira vârise vasiyet caiz değildir.

Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadislerinde; “Allah Teâla her hak sahibine hakkını vermiştir. Bu sebeple, vârise (vârislerden biri lehine) vasiyet yoktur.” (Tirmizî, Vesâyâ, 5; Ebû Dâvud, Vesâyâ, 6) buyurmuşlardır.

Bu genel hükümlere bağlı olarak:

  1. Üzerindeki emanetlerin iade edilmesini, sahibi bilinmeyen borcun ödenmesini vasiyet etmek vaciptir,
  2. Üzerinde borç olan oruç vb. kefaretlerin ödenmesini vasiyet etmesi müstehaptır,
  3. Yabancılardan ve akrabalardan zengin olanlara vasiyette bulunmak mubahtır, Masiyet ve günah ile meşgul olan kişiye vasiyet mekruhtur (Merğinânî, el-Hidâye, I, 127; İbn Abidin, Reddu’l-Muhtar, Beyrut, 1421, VI, 648).

10.Miras Hemen Paylaşılmalı Mıdır?

Ölenin geride bıraktığı mal ve haklardan, techiz ve tekfin masrafları çıktıktan, borçları ödendikten ve vasiyeti de mal varlığının 1/3’ünü geçmemek kaydıyla yerine getirildikten sonra geriye kalan mal derhal mirasçılarına intikal eder (Nisa 4/11-12; Buhârî, Vasâyâ 3).

Buna göre, mirasın mirasçılar arasında hemen bölüşülmesi veya bölüşünceye kadar gelirlerinin hak sahipleri arasında hisselerine göre taksim edilmesi gerekir.

Aksi takdirde diğer hak sahiplerinin haklarına tecavüz edilmiş olur. Çünkü hisse sahiplerinin, mirasın kendi hisselerine düşen kısmında her türlü tasarrufta bulunma ve gelirini alma hakları vardır.

11.Bir Kimse Çocuğu Kendisine Bakmadığı İçin Onu Mirastan Menedebilir Mi?

Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde evladın ana babaya karşı görevleri üzerinde önemle durulur; Allah’a kulluk görevinin hemen ardından ana babaya saygılı olmanın ve iyi davranmanın önemli bir görev olduğuna dikkat çekilir (İsra, 17/23).

Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadislerinde büyük günahlardan birinin ana babaya âsi olmak olduğunu ifade etmiştir (Buhârî, Edeb, 6; Müslim, Îman, 143-144).

Bu yüzden anne-babasına karşı yerine getirmesi gereken görevleri yapmayan çocuk Allah’ın emir ve yasaklarını çiğnediğinden dolayı dinen sorumlu olur. Bununla beraber varisin murisini öldürmesi, varisle murisin farklı dinlerden olmaları gibi belli durumlar mirasçılığa engel sebeplerdir (Mevsılî, el-İhtiyâr, V, 86).

Bu yüzden anne veya babanın kendisine hizmet etmeyen çocuğunu mirastan mahrum etmesi caiz değildir. Böyle bir tasarruf hukuken de geçerli olmadığından herhangi bir sonuç doğurmaz.

12.Eşinin Kabrine Defnedilmeyi Vasiyet Eden Kişinin Bu Vasiyetini Yerine Getirmek Gerekir Mi?

Normal şartlarda bir kabre, yalnız bir cenaze defnedilir. Önce defnedilmiş olan cenaze, tamamen çürüyüp toprak haline gelmedikçe, bir zaruret olmaksızın kabrin açılması ve bu kabre ikinci bir cenazenin defni caiz değildir. Cenaze çürüyüp toprak haline geldikten sonra ise, aynı kabre başka bir cenaze defnedilebilir. Bu cenazelerin karı-koca veya akraba olup olmaması şart değildir. Daha önce konulan cesedin çürüdüğü zannıyla açılan kabirde eğer çürümemiş bazı kemikler vb. şeyler
bulunuyorsa bu takdirde bunlar bir kenara çekilip araya topraktan bir set yapmak suretiyle ikinci cenaze defnedilebilir (Mevsılî, el-İhtiyâr, I, 96-97).

Ayrıca herhangi bir yere gömülmesini vasiyet eden bir kimsenin vasiyetine uyulması gerekmez. Fakat uyulmasında da bir sakınca yoktur (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, VI, 648).

13.Bağ-Kurdan Alınan Maaş Miras Sayılır Mı?

Terike, ölünün geride bıraktığı ve üzerinde başkasının hakkı bulunmayan mallardır (İbn Âbidin, Reddu’l-muhtâr, VI, 759). Dolayısıyla mal kapsamında olmayan hak ve menfaatler terike dışı kabul edilmiştir. Kişinin görevi ile ilgili şahsa bağlı hakkı olan maaşı miras kapsamına girmediğinden, bundan, ölen kişinin varisleri yararlanamaz.

Emekli maaşı alma hakkı kanunen kime tanınmışsa bu onun hakkıdır. Bu konuda yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre hareket etmek gerekir.

14.Vasiyetname Nasıl Yazılır? Yazarken Nelere Dikkat Etmek Gerekir?

Vasiyet, ölümden sonraya bağlı olmak üzere teberru yoluyla bir malı bir şahıs veya kuruma bırakmaktır. Bir kimse mal ve haklarının en çok üçte biri üzerinde ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir (Buhârî, Vasâyâ 3; Mevsılî, el-İhtiyâr, İstanbul, 1996, III, 63).

Üzerindeki emanetlerin iade edilmesini, sahibi bilinmeyen borcun ödenmesini vasiyet etmek vacip; üzerinde borç olan oruç vb. kefaretlerin ödenmesini vasiyet etmesi müstehap; yabancılardan ve akrabalardan zengin olanlara vasiyette bulunmak mubah; masiyet ve günah ile meşgul olan kişiye vasiyet mekruhtur (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, VI, 648).

Vasiyetnamenin belli ve zorunlu bir şekli yoktur; yazılı olabileceği gibi sözlü de olabilir; malî konular dışındaki meşru istek ve tavsiyeleri de içerebilir.

15.Yatalak Bir İnsan, Çocuğuna, Kendi Yerine Haccetmesini Vasiyet Etse Ve Ölse, Hac İçin Bıraktığı Parayı Kardeşler Miras Olarak Paylaşabilirler Mi? Yoksa Bekletilip Hac Görevi Yerine Mi Getirilmelidir?

Yerine hac yapılmasını vasiyet eden kişinin bu vasiyeti ölümünden sonra yerine getirilir. Bu amaçla ayırdığı/bıraktığı para terikeye dâhil edilerek mirasçılar arasında bölüşülemez.

Bu kişi kendi yerine hacca gitmesi için çocuklarından birisine vekâlet verse, aynı şekilde vekâlet verdiği çocuk bu ibadeti baba hayatta iken yapamamışsa öümünden sonra bu iş için ayrılan para ile yapar.

16.Başkasına Evlatlık Olarak Verilen Kişinin Öz Babasından Miras Hakkı Var Mıdır?

Dinimizde, evlât edilenin aslî nesebinin zayi edildiği, evlât edinenlerin nesebine kaydedildiği, hukukî bir takım sonuçlar doğuran evlatlık müessesesi kabul edilmemiştir (Ahzâb 33/4-5; İbn Mâce, Hudûd, 36).

Bununla beraber kimsesiz çocukların evlâtlık adı altında ve hiçbir hukukî sonuç doğurmaksızın hayırsever kimseler tarafından bakılıp büyütülmesi de mümkündür. Evlât edinenle evlâtlık arasında tek veya çift taraflı bir mirasçılık ilişkisi yoktur. Aralarında mirasçılık söz konusu olmadığından, evlat edinenler hayatta iken diledikleri kadar malı evlatlık olarak büyütülen çocuğa hibe edebilecekleri gibi, mallarının üçte birini vasiyet yoluyla da bırakabilirler (Mevsılî, el-İhtiyâr, III, 48; IV, 62).

Başkası tarafından evlat edinilen kişi, gerçek babasının nesebinden çıkmış olmadığından onun mirasında hak sahibidir.

17.Haram Yollarla Elde Edilen Malın Miras Bırakılması Durumunda Bu Para Cami, Köprü Gibi Hayır İşlerine Sarf Edilebilir Mi?

İslâm dini kişilerin meşru işlerle uğraşmalarını ve geçimlerini helâl yollardan elde etmelerini ister. Buna rağmen bir kişi malını haram yoldan kazanmışsa, öldüğünde varisleri bu malın sahibini aramalı; sahibini bulduklarında bu malı kendisine vermelidirler. Şayet bu malın sahibini bulamazlarsa onu hayır işlerine harcamalıdırlar (Serahsî, el-Mebsût, XII, 306; İbn Nüceym, el- Bahru’r-Râık, VIII, 229; Fetâvây-ı Hindiyye, III, 210).

18.Ruhuna Hatim Okunması İçin Vasiyette Bulunan Bir Kimsenin Vasiyetini Yerine Getirmek Zorunlu Mudur?

Ruhuna hatim okunması için vasiyette bulunmak, ölenin yakınlarının karşılıksız olarak bunu yapması biçiminde olabileceği gibi ücretle okutmak şeklinde de olabilir. Ruhuna hatim okunması için vasiyet eden bir kimsenin, vasiyetini yerine getirmek için ücretle hatim okutmak caiz olmadığı gibi; ücretsiz olsa bile yerine getirme mecburiyeti olmadığı için böyle bir vasiyet yapmak sahih değildir (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, VI, 55).

Diğer taraftan Kur’an okumak bir ibadettir. Allah’a yakınlık için yapılan ibadetin sevabı yapan kişiye ait olur. Bunun için başkasından ücret almak caiz olmaz.

Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde “Kur’an okuyun; fakat Kur’an’ı menfaat aracı yapmayın.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 2, 428) buyurmuştur.

19.Borçlu Olarak Ölen Kimsenin Borcu Nasıl Ödenir?

Borçlar, Allah’a karşı borçlar, kullara karşı borçlar olmak üzere iki kısma ayrılır. Bir kimse, üzerinde mesela oruç borcu olduğu halde vefat etmek üzere olup bu oruçlarını kaza etmekten aciz kalmış ise, bu Allah’a karşı bir borçtur. Oruç borcunun fidye verilerek ödenmesi için velisine vasiyet etmelidir (Merğinânî, el-Hidâye, I, 127).

Zekât, keffaret gibi borçları için de vasiyet ederse varisleri bunu terikenin üçte birinden yerine getirmek zorundadırlar. Vasiyet etmemesi halinde ise varisler dilerlerse onun borcunu ödeyebilirler (Zeylaî, Tebyînü’l-Hakâik, Bulak 1313, VI, 230).

Kullara ait olan borçlara gelince, Hz. Peygamber (s.a.s.) borçların ödenmesinin önemini hadislerinde ifade etmiştir (Nesâî, Buyû’, 98). Hz. Peygamber (s.a.s.) kişinin ödeyecek mal bırakmadan, borçlu olduğu halde Allah’ın karşısına çıkmasını günah olarak nitelemiş (Ebû Dâvûd, Büyu’, 9); ölen kişinin ruhunun, zimmetindeki borç ödeninceye kadar borçluluğundan dolayı beklemede kalacağını bildirmiş (İbn Mâce, Sadakât, 12); ölünün borçlarının ödenmesini sağlamak için borcu varsa ödenmeden cenaze namazını kıldırmamıştır (Müslim, Ferâiz, 14; Nesâî, Cenâiz, 67).

Zira dinimizde insanların kul haklarına saygılı olması emredilmiş; kul hakkı ihlalinin, hakkı ihlal edilen affetmedikçe, kimse tarafından affedilemeyeceği belirtilmiştir. Veda Hutbesinde Rasûlüllah (s.a.s.): “Ey insanlar! Sizin canlarınız, mallarınız ırz ve namuslarınız, rabbinize kavuşuncaya kadar birbirinize haramdır (dokunulmazdır. )” (Buharî, Hac, 132) buyurmuştur. Bu yüzden ölen kişinin borçları varsa, techiz ve tekfinden sonra kalan malının tamamından borçları ödenir. Kur’an’da borçların varislerin payına olan önceliği “Bu (paylaştırma ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır.” (Nisa, 4/11) ayetiyle belirtilmiştir (Mevsılî, el-İhtiyâr, V, 85-86).

Terike borçların tamamını ödemeye yetmiyorsa, bu terikenin tamamı borçlar oranında alacaklılara bölüştürülür.

20.Ölünün Terikesindeki Haklar Nelerdir?

Vefat eden kişinin önce techiz ve tekfini (cenazenin kaldırılması, kefenlenmesi) yapılır. Techiz ve tekfinden sonra kalan malının tamamından ölünün borçları ödenir. Kur’an’da “Bu (paylaştırma ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır.” (Nisa 4/11) buyrulmuştur. Bu yüzden borç ve vasiyet, mirasçıların payından önce gelir.

Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.s.)’in borcu, vasiyete öncelediği rivayet edilmiştir (Müslim, Ferâiz, 14; Nesâî, Cenâiz, 67). Borçlar ödendikten sonra ölünün malının varsa üçte birinden fazla olmamak kaydıyla, vasiyetleri yerine getirilir. Sonra kalan mal, varisler arasında taksim edilir (Mevsılî, el-İhtiyâr, V, 85-86).

21.Taşınmaz Mallar Miras Kaldığında Kız Ve Erkek Evlat Bunları Eşit Olarak Mı Paylaşırlar?

İslam miras hukukunda mülkiyeti, murise (miras bırakan kişiye) ait malların tamamında, erkek ile kız evlatlar mirası ikili birli paylaşırlar (Nisa, 4/11). Bu konuda miras olarak kalan malın taşınır olması ile taşınmaz olması arasında fark yoktur.

Mülkiyeti murise ait olmayıp devlete ait olan topraklarda devletin, kamunun maslahatına uygun bir şekilde tasarruf etme yetkisi vardır. Bu kabilden olarak Osmanlı Devletinde çıkartılan “Arazi ve İntikal Kanunu”nda mülkiyeti devlete ait olan mirî arazilerde tasarruf hakkının vefat edenin erkek ve kız çocukları arasında eşit olarak paylaştırılması kanunlaştırılmıştır (Bilmen, Hukûkı İslamiyye Kâmusu, V, 399).

Cumhuriyetten sonra vatandaşın elindeki topraklar özel mülke dönüştüğünden artık bu topraklar kişinin kendi mülkü olmuştur. Dolayısıyla bunlarda da İslam miras hukuku hükümleri geçerli olur.

22.Baba Hayatta İken Oğlu Veya Kızı Ölürse, Ölenin Çocuklarının Dedelerinden Kalacak Mirastaki Durumları Nasıldır?

Halk arasında kullanılan “dede yetimi” terimi, İslam Miras Hukukuna göre; ölenin çocuklarıyla birlikte kendisinden önce ölmüş diğer çocuklarının oğlu veya kızını yani ölenin torununu ifade için kullanılır. İslam miras hukukunda “yakın olan akrabanın uzak akrabayı hacbetmesi (engellemesi)” kaidesine dayalı olarak ölenin çocukları varken torunları mirasçı olamazlar (Mevsılî, el-İhtiyâr, V, 558-559; Cürcânî; Şerhu’ssirâciyye, 105-110).

Ancak bazı İslam hukukçuları babaları, dedeleri hayatta iken vefat etmiş çocukların mağdur edilmemesi gerektiği üzerinde durarak bu durumdaki toruna dedenin vasiyetini gerekli görmüşlerdir. Buna göre dede, vefat etmiş evladının mirastaki payı kadar miktarı veya tüm malın üçte birini geçmeyecek bir miktarı torunları için vasiyet etmelidir. Dâvûd-u Zâhirî, Mesrûk, Katâde, Tâvûs, ve Taberî’den nakledildiğine göre, mirasçı olmayan yakın akrabaya vasiyet vaciptir (İbn Kudâme, Muğnî, VI, 445).

Bazı son dönem âlimleri, miras ayetlerinden önce gelen ve fakihlerin büyük bir kısmı tarafından mensuh kabul edilen, “Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- size farz kılındı.” (Bakara, 2/180) ayetinden yola çıkarak bu vasiyeti vacip bir vasiyet olarak kabul etmişlerdir. Bu âlimler, dedenin böyle bir vasiyet yapmadan ölmesi halinde, vasiyet etmiş gibi kabul edileceğini söylemişlerdir (Muhammed Ebû Zehra, Şerhu Kânûni’l-Vasiyye, Kahire, 198-200).

Ayrıca Kur’an-ı Kerim varislere, miras dağıtılırken varis olmayan kimselere miras olarak kalan maldan bir şeyler vermelerini tavsiye etmesi de (Nisa, 4/8) bu yaklaşımı desteklemektedir.

23.Miras Paylaşımında Kız Ve Erkek Çocukların Payları Arasında Fark Var Mıdır?

Anne veya baba, hayatta iken malını erkek ve kız çocukları arasında eşit olarak paylaştırabilir. Miras olarak kalan malda, âyetin hükmü gereği erkek çocuklar iki, kız çocuklar bir hisse alırlar (Nisa, 4/11). Varisler kendi aralarında anlaşırlarsa miras kalan malı erkek ve kız ayrımı yapmadan eşit olarak paylaşabilirler (Mevsılî, el-İhtiyâr, V, 832).

24.Bankada Çalışan Kimsenin Kazancı Helal Midir? Ondan Kalan Mirası Ne Şekilde Değerlendirmek Gerekir?

İslâm dini kişilerin meşru işlerle uğraşmalarını ve geçimlerini helâl yollardan elde etmelerini önerir. Dinimizde haram kılınan şeylerin yapılması günah olduğu gibi, bunların yapılmasına yardımcı ve aracı olunması ve bunlara rıza gösterilmesi de günahtır (Mâide, 5/2).

Faiz alıp vermek haram olduğu gibi, buna aracılık ve şahitlik yapmak, yapılan işlemin kâtipliğini yapmak da haramdır. Zira Rasûlüllah (s.a.s.), faiz yiyene ve yedirene, faizli muamelelerin şâhidlerine ve katibine lanet etmiştir (Müslim, Müsâkat, 106; Tirmizî, Buyû’, 2).

Bankalarda çalışan veya onlar için iş yapan kimseler faiz muamelesi yanında dinen meşru olan işleri de yaparlar. Onun için almış oldukları maaş/ücret belli bir emek karşılığı olduğu için tamamen gayrimeşru olarak nitelendirilemez. Bu nedenle bankada çalışarak mal elde etmiş kimsenin vefat etmesi halinde miras olarak bıraktığı mal, varisleri arasında İslam hukukuna göre paylaşılır.

25.Kadının Mirastaki Durumu Nedir?

İslâm, koyduğu mâlî hükümlerde genel olarak külfet-nimet dengesini gözetmiştir. Miras hukuku da buna dâhildir. Evlilik esnasında erkeğe, evleneceği kadına mehir vermesi emredilmiş, evlilikten önce kadının nafakası baba ve kardeşlerine, evlilik süresince de kocasına yüklenmiştir. Bu ve benzeri yönlerden bakılınca kadınların miras konusunda haksızlığa uğratılmadıkları anlaşılır.

Kadının mirastan alacağı pay, vefat eden kimseye olan akrabalık derecesine göre değişir;

  1. Vefat eden kimsenin kızı olarak kadın: Erkek kardeşleri ile beraber bulunduğunda kardeşinin aldığının yarısını, erkek kardeşi yoksa tek olması halinde mirasın yarısını alır. Kızlar birden fazla olduklarında ise mirasın üçte ikisini alırlar (Nisa, 4/11).
  2. Vefat edenin oğlundan torunu olarak kadın: Vefat edenin çocukları yoksa tek olması halinde oğlundan olan kız torun mirasın yarısını alır. Birden fazla olmaları halinde ise mirasın üçte ikisini alırlar. Erkek kardeşleri ile beraber bulunduğunda mirası ikili birli paylaşırlar. Vefat edenin bir öz kızı ile bulunduğunda mirasın altıda birini alan kız torun, vefat edenin oğlu ile bulunduğunda ise mirastan pay alamaz.
  3. Vefat edenin anne-baba bir kız kardeşi olarak kadın: İlk üç hali vefat edenin kızı gibidir. Vefat edenin bir kızı ile beraber olunca kız hissesini aldıktan sonra kız kardeşi kalanı alır. Kız kardeşler, vefat edenin babası, oğlu veya iki kızı ile bir arada olunca mirastan bir şey alamazlar (Nisa, 4/176).
  4. Vefat edenin baba bir kız kardeşi olarak kadın: Baba bir kız kardeşler anne baba bir kız kardeşler bulunmadığında mirasta onların aldıklarını alırlar.
  5. Vefat edenin anne bir kız kardeşi olarak kadın: Bu durumda anne bir kız kardeş bir tane olunca altıda bir, erkek veya kız birden fazla olunca üçte birde ortak olur (Nisa, 4/12), vefat edenin, çocukları, babası ve dedesi ile bulununca mirastan pay alamazlar.
  6. Vefat edenin annesi olarak kadın: Vefat eden kimsenin çocukları veya birden fazla kardeşi varsa altıda bir, vefat edenin çocukları veya birden fazla kardeşi yoksa üçte bir; eşlerden birisi ve vefat edenin babası ile bulunduğunda eşin hissesi verildikten sonra kalanın üçte birini alır (Nisa, 4/11). Eğer ölenin eşi ve dedesi ile birlikte bulunursa mirasın tamamının üçte birini alır.
  7. Vefat edenin ninesi olarak kadın: Vefat edenin annesi bulunmadığı zaman altıda bir alır (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 225; Dârekutnî, Sünen, IV, 90-91; Abdürrezzak, el-Mûsânnef, X, 273). Ölenin annesinin bulunması halinde nine mirastan pay alamaz.
  8. Eş olarak kadın: Vefat eden kimsenin çocukları varsa sekizde bir, çocukları yoksa dörtte bir pay alır (Nisa, 4/12; Cürcânî; Şerhu’s-sirâciyye, Beyrut 1990, 60-88).

26.Ölen Birisinin Birden Fazla Eşi Varsa Bu Eşlerin Mirastaki Hisseleri Nedir?

Vefat eden kimsenin eşinin mirastaki payı, ölenin çocukları varsa sekizde bir, yoksa dörtte birdir (Nisa 4/12). Eşlerin birden çok olması halinde, çocukların olup olmamasına göre bu paylar aralarında eşit olarak bölüştürülür (Mevsılî, el-İhtiyâr, Beyrut 1999, V, 552).

27.Uyuşturucu Ticareti Ve Faiz Gibi Haram Kazançlarla Alınan Mallar Kişinin Ölümünden Sonra Mirasçılara Helal Olur Mu?

Bir kimsenin geriye bıraktığı mirasın tamamı; gasp, hırsızlık gibi meşru olmayan yollarla elde edilen mallar ise, sahiplerinin bilinmesi halinde kendilerine, kendileri sağ değilse mirasçılarına, sahiplerinin bilinmemesi halinde ise fakirlere veya hayır kurumlarına verilmelidir. Çünkü İslama göre haram yolla elde edilen malın sahibine verilmesi mümkün değilse yoksullara verilmesi gerekir (Serahsî, el-Mebsût, XII, 206).

Uyuşturucu ticareti ve faiz gibi haram yollarla elde edilen para ve mallara gelince; mirasçıların fakir olmaları durumunda söz konusu mirastan yararlanmaları caiz ise de, fakir olmayan mirasçıların yararlanmaları caiz değildir. Bu tür para ve malların, fakirlere veya hayır kurumlarına verilmesi gerekir.

Bir kimsenin geriye bıraktığı miras; tümüyle haram kazanca dayanmayıp helal ile haram karışık vaziyette bulunur ve bunların birbirlerinden ayırt edilmeleri de mümkün olmazsa mirasçıların bu tür malları paylaşmaları caizdir.

Şu kadar var ki, maddi durumu elverişli olanların bu tür para ve malları almak yerine, fakirlere veya hayır kurumlarına vermeleri takvaya uygun bir davranış olur (Alauddin Âbidin, el-Hediyyetu’l-Alâiyye, İstanbul, 1984, 230).

28.Baba Hayatta İken Malını Mirasçıları Arasında Bölüştürse, Vefat Ettikten Sonra Varislerden Bir Kısmı Tekrar Bölüşmek Talebinde Bulunabilir Mi?

Miras hükümleri, kişi öldükten sonra geçerli olup, âyet ve hadislerde varislerin hisseleri belirlenmiştir. Ancak kişi hayattayken malı üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunma hakkına sahiptir; malının bir kısmını satabilir, çocuklarına veya başkalarına bağışlayabilir, vakfedebilir ya da tasaddukta bulunabilir.

Bu itibarla, bir kişi ölmeden önce bütün mallarını veya bir kısmını kime hibe (bağış) etmiş ve hibe edilen kişi bunu kabul edip teslim almış ise bu mallar, bağışlanan kişinin olur. Artık bu mallarda miras hükümleri uygulanmaz. Şayet baba taksim yapmış fakat malları ilgililere teslim etmeden kendi yaptığı taksime göre bölüşülmesini vasiyet etmişse, bu vasiyete uyma zorunluluğu yoktur (Tirmizî, Vesâyâ, 5; Ebû Dâvud, Vesâyâ, 6). Mirasçılar isterlerse malları bu vasiyete göre, isterlerse miras hükümlerine göre bölüşürler. Bu durumda bir mirasçının bile itirazı dikkate alınır.

Ölenin hibe edip teslim ettiklerinden başka geride bıraktığı mallar ise, techiz ve tekfîn masrafları çıktıktan, borçları ödendikten ve vasiyeti de terikenin üçte birini geçmemek kaydıyla yerine getirildikten sonra, mirasçılarına intikal eder (Mevsılî, el-İhtiyâr, V, 85-86).

29.Müslüman Gayri Müslime Mirasçı Olabilir Mi? Din Ayrılığı Mirasa Engel Midir?

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in “Kâfir bir kimse müslümana, müslüman da kâfire mirasçı olamaz” (Buhârî, Ferâiz 26) ile “Farklı din mensupları birbirlerine mirasçı olamazlar” (Ebû Dâvûd, Ferâiz 10; Tirmizî, Ferâiz 16) mealindeki hadislerine dayanan çoğunluk, din farkının mirasa engel olacağını söylemiştir. Bu hadisleri başka bilgilerle birlikte değerlendiren Muaz b. Cebel, Muâviye b. Ebî Süfyan gibi sahabîlerle sonraki bazı müctehidler, gayri müslimin müslüman akrabasına mirasçı olamayacağını ama müslümanın gayri müslim birisine mirasçı olabileceğini kabul etmişlerdir.

Günümüzde de tercih edilen bu görüşe göre; müslüman, gayr-i müslim anne-babasından kalan mirası alabilir (bkz. İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, Beyrut 1379, XII, 50; Azîmâbâdî, Avnü’l-Ma’bûd, Beyrut 1415, VIII, 87; Cemalüddin Abdullah b. Halil el-Mardînî, er-Rehâbiyye fî İlmi’l-ferâiz, Dımaşk 1998, 38; Abbâd, Şerhu Süneni Ebî Dâvûd, XV, 475).

30.Yeğenini Evlat Edinen Ve Resmiyette Tek Varis Olarak Onu Bırakan Kimsenin Vefatından Sonra Kardeşleri Dinen Bu Maldan Hak Alabilirler Mi?

Dinimizde hukukî birtakım sonuçlar doğuran bir evlatlık müessesi kabul edilmiş değildir. Kur’an-ı Kerim’e göre evlatlıklar öz çocuk gibi olmayıp (Ahzab, 33/4), evlatlık olarak büyütülen çocukla, evlat edinenler arasında birbirlerine mirasçı olma hakkı da söz konusu değildir (Kurtubî, el-Câmî’ li Ahkâmi’l-Kur’an, XIV, 80).

Dolayısıyla bu durumdaki bir kimse öldüğünde onun dinen gerçek mirasçıları kardeşleridir. Ancak taraflar birbirlerine hibe ve mal varlığının üçte birinden fazla olmamak şartıyla vasiyet yolu ile mal bırakabilirler (Buhârî, Vesâyâ 3).

Bir baba, evlatlar arasında ayırım yaparak hayatta iken mallarını bir oğluna devredip diğerlerini mahrum bırakırsa, bunda kendisine mal devredilen oğlunun bir sorumluluğu söz konusu olmaz. Bu oğlun, kendisine devredilen malları mecbur olmamakla birlikte mahrum bırakılan kardeşlerine mirastaki payları miktarınca vermesi uygun olur.

31.Ölen Kimsenin Çocukları Ve Karısı Varsa Kardeşine Miras Düşer Mi?

Ölenin birinci derecedeki yakınları varken ikinci derecedeki yakınları mirasçı olamazlar (Mevsılî, el-İhtiyâr, Beyrut 1999, V, 565). Şöyle ki; “Allah’ın kitabına göre, yakın akrabalar birbirlerine (varis olmaya) daha uygundur.” (Enfal, 8/75) mealindeki ayet, usul veya füru olma bakımından aynı çizgi üzerindeki yakın akrabanın, uzağını mirastan mahrum edeceğini göstermektedir. Ancak ölenin erkek evladı, oğlunun oğlu veya babası yoksa erkek kardeşi asebe olarak mirasta pay sahibi olur.

32.Ölen Kimsenin Annesine Mirastan Pay Düşer Mi, Düşerse Ne Kadardır?

Anne, ölen çocuğuna her durumda mirasçı olur (Nisa 4/11; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid, II, 328).

Ancak ne kadar miras alacağı diğer mirasçıların paylarıyla birlikte hesaplandığında ortaya çıkar. Nitekim ayette; “Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır.” (Nisa, 4/11) buyurulmuştur.

İslâm miras hukukuna göre annenin mirasta üç hali vardır;

1- Anne, ölenin oğlu, kızı, bunların oğlu ve kızı; hangi taraftan olursa olsun ölenin birden fazla kardeşiyle bulunursa altıda bir alır.

2- Bunlar bulunmazsa anne, üçte bir alır.

3- Bir tarafta baba, öbür tarafta koca veya karı ile beraber bulunursa karı ya da koca, hisselerini aldıktan sonra kalanın üçte birini alır (Mevsılî, el-İhtiyâr, V, 90-91).

33.Anne Hayatta İken Mülkünü Bir Hayır Kurumuna Bağışlasa, Ölümünden Sonra Çocukları Bu Bağışı İptal Ettirebilirler Mi?

Mal sahibi malında dilediği gibi tasarruf yetkisine sahiptir. Karşılık şart koşulmaksızın bir malın hayatta iken başkasına temlik edilmesine “hibe” denir. Hibe iki taraflı bir akit olup, tarafların irade beyanı ile kurulur, hibe edilen malın teslimtesellümü ile tamamlanır. Hibenin geçerli olması için, bağışlama anında akit konusu malın mevcut olması, malum ve belirli bulunması, bağışlayana ait olması ve tarafların rızalarının bulunması şarttır (İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid, II, 313-31; Merğinânî, el-Hidaye, III, 251).

Usulüne uygun olarak yapılan ve kabz ile tamamlanan hibe akdinden dönmek kural olarak caiz değildir. Hz. Peygamber (s.a.s.) bunu kınamıştır (Buhârî, Hibe, 14). Ancak Hanefîler hibeyi kabul eden kişinin rızası veya hâkim kararı ile hibeden dönülebileceğini kabul etmişlerdir (Merğinânî, el-Hidaye, III, 256).

Buna göre anne hayatta iken yapmış olduğu hibeden geri dönme hakkına sahiptir. Ama onun ölümünden sonra çocuklarının bu hibeyi iptal etme hakları yoktur.

34.Nikâhlandıktan Sonra Zifaf Gerçekleşmeden Ölen Kadına Kocası Mirasçı Olur Mu?

Nikah mirasa hak kazanma sebeplerinden biridir (Serahsî, el-Mebsût, XXIX, 138). Ölenin geride bıraktığı mal ve haklardan, teçhiz ve tekfîn masrafları çıktıktan, borçları ödendikten ve vasiyeti de terikenin 1/3’ini geçmemek kaydıyla yerine getirildikten sonra geriye kalan mal mirasçılarına intikal eder (Serahsî, el-Mebsût, XXIX, 136-137).

Bu itibarla eşlerden birisinin ölümü halinde diğeri ona mirasçı olur. Zifafın ya da halvetin bunda bir etkisi yoktur.

35.Babası Ölen Ceninin Mirastaki Payı Nasıl Hesap Edilir?

Babası öldüğünde sağ olduğu bilinen cenine sanki erkekmiş gibi erkek çocuk payı ayrılır. Sağ olarak doğması halinde erkek ise bu ayrılan pay verilir, kız ise ona göre alması gereken hisse verilip artan kısmı diğer mirasçılarla birlikte yeniden dağıtılır.

36.Kasıtla Veya Müessir Fiille Düşürülen Ya Da Kürtajla Alınan Ceninin Mirası Nasıl Dağıtılır?

Cenine karşı bir cinayet işlenmesi halinde gurre tabir edilen bir ceza -tazminat- ödenir. Gurrenin miktarı ise beş deve veya 200,5 gr. altındır. Gurre, ceninin mirası kabul edilir ve düşmesine sebep olan kimse/kimseler hariç diğer varisleri arasında paylaştırılır. Zira öldürmek İslam hukukuna göre mirastan mahrumiyeti gerektirir.

Nitekim Peygamber (s.a.s.), katilin mirasçı olamayacağını bildirmiştir (Ebû Dâvûd, Diyat, 20; Tirmizî, Ferâiz, 17; İbn Mâce, Ferâiz, 8; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 49).

Gurrenin ödenmesi için çocuk düşürmenin kasten veya hata ile olması, anne veya baba tarafından işlenmiş olması fark etmez (Merğinânî, el-Hidâye, İstanbul 1986, IV, 189-190).

37.Hata İle Meydana Gelen Öldürme Mirasa Mani Midir?

Mirasçı, mirasından pay alacağı kişiyi öldürmesi halinde mirastan mahrum olur. Nitekim Peygamber (s.a.s.), katilin mirasçı olamayacağını bildirmiştir (Ebû Dâvûd, Diyat, 20; Tirmizî, Ferâiz, 17; İbn Mâce, Ferâiz, 8; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 49).

Öldürmenin kasıtlı veya hata ile meydana gelmesi sonucu değiştirmez (Şeyhzade, Mecma’u’l-Enhür, II, 618).

38.Evli Bir Kadın, Kendisine Ailesinden Kalan Mirası Kocasına Danışmadan İstediği Gibi Kullanabilir Mi?

Kadın kendi mal varlığında istediği gibi tasarrufta bulunma hakkına sahiptir. Bu itibarla, evli bile olsa bir bayan malını/parasını dilediği gibi harcayabilir, hayır hizmetlerinde kullanabilir veya eşine hibe edebilir. Kadının malî durumu iyi olsa bile ailenin giderlerinin karşılanmasında eşine yardımcı olma zorunluluğu yoktur.

Dolayısıyla, eşine danışmadan malını dilediği gibi kullanabilir. Şu kadar var ki, aile içi huzursuzluğa sebebiyet vermemek için eşlerin her konuda birbirlerine danışmaları uygun olur.

39.İslam Miras Hukukuna Uymamanın Sorumluluğu Var Mıdır?

Müslümanın, Yüce Allah’ın koymuş olduğu hükümlere uyması gerekir; aksi takdirde manen sorumlu olur. Mirasla ilgili hükümler de bunlardan biridir.

Dolayısıyla, varislerin haklarına düşene rıza göstermeleri ve diğerlerinin haklarına tecavüz etmemeleri gerekir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de mirasla ilgili hükümler bildirildikten sonra devamla şöyle buyurulur: “İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar.” (Nisa, 4/13-14)

Şu kadar var ki varisler, miras ile ilgili ayetleri inkar etmemek ve onları adaletsiz bulmamak kaydıyla mirası kendi aralarında rızaya dayalı olarak diledikleri gibi paylaşma hakkına da sahiptirler.

Bu durumda, Allah’ın emrine (mirasla ilgili olarak koymuş olduğu hükümlere) muhalif davranmış olmazlar (bkz. (Mevsılî, el-İhtiyâr, V, 832).

40.Boşanmış Eşin Miras Hakkı Var Mıdır?

İslâm hukukunda mirasçılığın iki temel sebebi vardır: 1. Kan hısımlığı 2. Evlilik bağı.

Ölenin geride bıraktığı mal ve hakları (terike), techiz ve tekfin masrafları çıktıktan, borçları belli bir sıraya göre ödendikten ve vasiyeti de terikenin üçte birini aşmama kaydıyla yerine getirildikten sonra mirasçılarına intikal eder (Nisa 4/11; Buhârî, Vasâyâ 3).

Eşinden ayrılan kişi, artık ölene yabancı olur. Dolayısıyla ölen eski eşine mirasçı olamaz.

41.Çocukları Olan Bir Kişi, Malını Torunlarına Bağışlayabilir Mi?

Bir kimsenin çocukları varsa torunları ona mirasçı olamaz (Mevsılî, el-İhtiyâr, Beyrut 1999, V, 558-559; Cürcânî; Şerhu’s-sirâciyye, Beyrut 1990, 105-110). Kişi, malının üçte bire kadar olan miktarını mirasçısı olmayan herkese vasiyet edebilir (Buhârî, Vasâyâ 3).

Bu bağlamda kişinin torunlarına vasiyette bulunmasına engel bir durum yoktur. Hatta bu torunların dedeyle bağlantısı olan anne veya babası daha önce ölmüşse, dedenin onlara vasiyette bulunması bazı âlimlere göre vacip bazılarına göre müstehabtır (bkz. İbn Kudâme, Muğnî, VI, 445).

Günümüzde bu durumdaki vasiyetin vacip olduğu görüşü daha çok benimsenmektedir (Muhammed Ebû Zehra, Şerhu Kânûni’l-Vasiyye, Kahire, 198-200).

42.Küçük Yaşta İken Babası Vefat Eden Çocuğa Mirastaki Payı Ne Zaman Teslim Edilir?

Vefat eden kimsenin varisleri hangi yaşta olurlarsa olsunlar İslam miras hukukunda öngörülen miktarda payları verilir. Küçük yaşta olanlar reşid oluncaya kadar mallarını velileri-vasîleri (kanunî temsilcileri) koruma altına alırlar (Mevsılî, el-İhtiyâr, II, 94-95). Kur’an-ı Kerim bu konuda; “Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helali haramla) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu büyük bir günahtır.” (Nisa, 4/2) ve

“Yetimleri deneyin. Ergenlik çağına erdiklerinde, eğer reşid olduklarını görürseniz, mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (ve mallarını geri alacaklar) diye israf ederek ve aceleye getirerek mallarını yemeyin….” (Nisa, 4/6) buyurulmaktadır.

43.Varislerden Biri Diğeri Lehine Mirastan Feragat Edebilir Mi?

Kişi dilerse diğer varislerin tamamı ya da herhangi biri lehine kendi miras payından feragat edebilir. Ancak mirasçılardan belirli bir kısmı lehine feragat edecekse, önce feragat edenin payının ayrılıp bu payın lehine feragat ettiği mirasçılara verilmesi gerekir. Fakat mirasçıların tamamı lehine feragatta bulunacaksa böyle bir işleme gerek yoktur. Bunu sözlü olarak bildirebileceği gibi, yazılı olarak beyan etmesi de isabetli olur (bkz. Mevsılî, el-İhtiyâr, V, 832).

44.Kişinin Ölümünden Sonra Mal Varlığında Meydana Gelen Artış Mîrasa Dâhil Midir?

Ölenin geride bıraktığı mal ve haklardan, techîz ve tekfîn masrafları çıktıktan, borçları ödendikten ve vasiyeti de ‘terike’nin 1/3’ini geçmemek kaydıyla yerine getirildikten sonra geriye kalan tüm mîras mîrasçılarına intikâl eder (Nisa 4/11; Buhârî, Vasâyâ 3).

Terike, ölenin mal veya hak olarak geride bıraktığı şeylerdir. Hanefîlere göre, yalnız mallar ve mala bağlı olan haklar terike kapsamına girer. Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîlere göre ise bütün mal ve sâbit olan mutlak haklar terike kapsamına dâhildir (Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletühû, Şam 1989, VIII, 269-270).

Kişinin ölümünden sonra mal varlığında meydana gelen tüm artışlar mirasa dâhildir. Bu artışın sağlanmasına mirasçılardan biri veya birkaçı fiilen çalışarak katkı sağlamışlarsa karşılığında kendilerine ayrıca ecr-i misil/emsal ücret ödenir.

45.Eşi Ölüp Tekrar Evlenen Bir Kimse, Önceki Eşi Zamanında Elde Ettiği Mallardan Sonraki Eşini Mahrum Edebilir Mi?

Nikahlı eşlerin birbirlerinin evlilikten önce veya sonra kazanılan tüm mallarına mirasçı olma hakkı vardır. İslam hukukuna göre hiç kimse mirasçısını mirasından mahrûm etme yetkisine sahip değildir. Ancak kişi hayattayken malı üzerinde istediği gibi tasarruf hakkına sahiptir: Satabilir, çocuklarına veya başkalarına bağışlayabilir, vakfedebilir ya da tasaddukta bulunabilir.

Bu itibarla eşlerin önceki evliliklerinden miras olarak kalan mallarını ölümlerinden sonra birbirlerine mahrum etme hakları yoktur. Ölmeden önce ise diledikleri gibi tasarruf yetkileri bulunmaktadır.

46.Baba Çocuklarının Bir Kısmını Evlendirdikten Sonra Vefat Eder De Bekâr Kalan Çocukları, Mirastaki Hisselerine Ek Olarak Terikeden Kendi Evlenme Masraflarını Karşılama Hakkına Sahip Olurlar Mı?

İslam âlimleri babanın evladını evlendirmek zorunda olup olmadığı konusunda farklı görüşler serdetmişlerdir. Hanefî ve Şâfiî alimleri babanın, çocuğunu evlendirmesinin vacip olmadığını söylerken, Hanbelî alimleri, çocuğun nafakası babasına aitse babası onu evlendirmek zorundadır demişlerdir (Mâverdî, el-Hâvî, Beyrut 1994, IX, 183-184; İbnKudâme, Muğnî, Riyad 1997, III. XI, 380).

Meseleye dinen vacip olup olmama noktasından bakınca durum böyle olmakla beraber, maddi imkânı iyi olan bir babanın kendi parası ile evlenme imkânı bulamayan evladını evlendirmesinin güzel bir davranış olacağında şüphe yoktur.

Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.)’den rivayet edilen bir hadiste; “Evladın baba üzerindeki hakkı üçtür: Ona güzel bir isim koyması, okuma yazma öğretmesi ve zamanı geldiğinde onu evlendirmesi.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, Beyrut 2004, 228) buyrulmuştur. Diğer taraftan Hz. Ömer ve Saîd b. Âs gibi önde gelen sahabîlerin bunu bir babalık görevi telakki ettiklerine dair haberler vardır (İbn Mahled, Ahbâru’s-Sığâr, Rabat 1986, 113-146).

Babanın vefatı halinde, diğer kardeşler bekâr kardeşlerine evlenme konusunda yardımcı olurlar.

Miras paylaşımına gelince; babanın bıraktığı mirasta kardeşler ortaktır. Bekâr kardeşlerin düğün masraflarının mirastan karşılanması dinen zorunlu değilse de, miras paylaşılmadan önce bekârların evlenme masraflarının ayrılması, daha sonra da kalan miktarın miras hukukuna göre taksimi, ahlaken daha uygundur.

47.Kur’an’daki Miras Ayetlerinin Matematiksel Olarak Yanlış Olduğu, Ayetlerdeki Paylar Hesaplandığında Toplamın Bazen 1’i Geçtiği Bazen De 1’in Altında Kaldığı İddia Edilmektedir. Bizi Bu Konuda Aydınlatır Mısınız?

Yüce Allah’ın ezeli ve ebedi kelamı olan Kur’an-ı Kerim’de asla hata olmaz. İlk bakışta hata zannedilen şey algılama eksikliğinden ya da bilgi yetersizliğinden olabilir. İslam’da, ölünün mirası ile ilgili haklardan ve mirasın taksiminden bahseden ilme, “Ferâiz” denir. Kur’an’da (Nisa 4/11-12, 176) ve Hz. Peygamber (s.a.s.)’in konuyla ilgili uygulama ve açıklamalarında, mirasçıların hisselerinin (farzlarının) açık ve kesin bir şekilde belirlenmiş olması sebebiyle miras hukukuna bu isim verilmiş ve Rasûlüllah (s.a.s.) döneminden itibaren uygulana gelmiştir.

Feraiz ilminde varislerin, ölünün bıraktığı maldan alacakları hisseleri tespit edilirken takip edilen özel yöntemler vardır. Bu yöntemlerle meseleler çözülür. Salt bayağı kesir işlemleriyle problemleri çözmek mümkün değildir. Bu hususta konunun uzmanına sorulmadan kesin hükme varmak doğru olmaz. Ferâiz ilminde bir mesele çözülürken öncelikle her varisin payı daha sonra da bu paylar arasındaki sayıların birbirine olan oranı belirlenir.

Kur’an-ı Kerim’de, mirasçıların payları yalnız veya başkaları ile birlikte bulunmalarına göre belirlenmiştir. Değişik mirasçıların bir arada bulunmaları ile ilgili örneklemeler yapılmamış, detaya inilmemiştir. Bu nedenle, mirasçıların yakınlıkları ve sayılarına göre bazen payda ile pay eşit olmakta, bazen bu eşitlik bozulmaktadır.

Paydanın paydan az olması durumunda, her mirasçının kendi hissesi oranında indirim yapılmaktadır. Payın az olması halinde arta kalanın, eşler dışında mirasçıların hissesi oranında arttırılarak denklik sağlanmaktadır. Birinciye “avliye”, ikinciye “reddiye” denilmektedir. Kısaca ifade etmek gerekirse; miras hukukundaki avliye ve reddiye meseleleri, Kur’an’daki hesaplama metoduna aykırı değildir. Kur’an’da mirasın paylaşımı konusunda gereken formüller verilmiş, hesabın nasıl ve hangi ölçüler kullanılarak yapılacağı hususu gösterilmiştir. Bu konunun detayları ise Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ve İslâm bilginlerinin açıklamalarına bırakılmıştır (Mevsılî, el-İhtiyâr, İstanbul, V, 802-806; TDV İslam Ansiklopedisi, “Avl”, IV, 117; “Reddiye”, XXXIV, 516).

Dolayısıyla mirasla ilgili hesaplamalar Kur’an’ın belirlemeleri yanında hadislere, sahabe uygulamalarına ve fakihlerin tesbitlerine göre yapıldığından bu konuda sadece bir kaynağı ele alıp matematiksel eksiklikler olduğunu iddia etmek haksızlık olur.

48.Kişinin Mallarını Eşi Hayattayken Eşine Onun Vefatından Sonra Da Bir Vakfa Verilmek Üzere Vasiyet Etmesi Caiz Midir?

Kişi hayattayken malı üzerinde istediği gibi tasarruf hakkına sahiptir. Satabilir, bağışlayabilir, vakfedebilir ya da tasaddukta bulunabilir. İslam hukukuna göre bir kişi, mal kaçırma niyetiyle olmaksızın, dinen mirasçı olmayan bir kişiye hayatta iken hibe veya ölümüne bağlı vasiyet yolu ile mal bırakabilir. Bu itibarla, bir kişi ölmeden önce bütün mallarını veya bir kısmını kime hibe (bağış) etmişse bu mallar onun olur.

Vasiyet ise, ölümden sonraya bağlı olmak üzere teberru yoluyla bir malı bir şahsa temlik etmek, bırakmaktır. Tanımından da anlaşılacağı üzere vasiyet ölüme bağlı bir tasarruftur. Bir kişi, mal ve haklarının üçte biri üzerinde ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir, geriye kalan üçte ikisi varisler namına korunmuş hissedir (Buhârî, Vasâyâ 3). Bir kişi, malının üçte birden fazlasını vasiyet etmiş olursa, bu vasiyetin geçerli olması varislerin kabulüne bağlıdır. Kabul ederlerse vasiyet yerine getirilir, etmezlerse terikenin üçte birine tekabul eden kısmı ifâ edilir, geriye kalan kısmına ait vasiyet hükümsüz kalır.

Aynı şekilde ölen kişinin, varislerden herhangi birine yapacağı mal vasıyeti, diğer varislerin iznine bağlı olarak geçerlidir. Zira vârise vasiyet caiz değildir. “Allah Teâla her hak sahibine hakkını verrmiştir. Bu sebeple, vârise (vârislerden biri lehine) vasiyet yoktur.” (Tirmizî, Vesâyâ 5; Ebû Dâvud, Vesâyâ, 6)

Buna göre kişinin eşi ona mirasçı olduğu için, vasiyet geçerli değildir. Ölmeden önce bağışlanmayan veya vasiyet edilmeyen malların tamamı dinen, kişinin ölümünden sonra hayatta olan mirasçılarının olur. Bir vakfa yapılan vasiyet ise, ölenin geride bıraktığı mal ve haklardan, techiz ve tekfîn masrafları çıktıktan, borçları ödendikten sonra terikenin 1/3’ini geçmemek kaydıyla yerine getirilir. Geriye kalan mal mirasçılarına intikal eder.

49.Kardeşlerden Bazıları Babanın Mülkünden Yararlanırken Diğerlerinin Bundan Mahrum Olmaları Halinde Ne Yapılmalıdır?

Bir babanın çocukları arasında adil davranması dinimizin gereğidir. Bu nedenle sahip olunan imkânların çocuklara paylaştırılmasında veya onlara sunulmasında çocukların konum ve durumları belirleyici değildir. Önemli olan onlara adaletle davranılmasıdır. Ayrıca bir baba sahip olduğu mal veya mülkünü çocuklarına dağıtmak zorunda değildir. Şu kadar var ki baba çocuklarına evlenmelerinde, eğitimlerinde ve iş kurmalarında yardımcı olur.

Şayet baba kendi irade ve isteğiyle mal veya mülkünden çocuklarına aktaracaksa, o zaman adil davranması gerekir. Sahabeden Beşir b. Sa’d, oğlu Nu’man’a bir hibede bulunmak istediğinde eşi Hz. Peygamber’i (s.a.s.) buna şahit tutmasını ister. Beşir bunun için Resûl-i Ekrem’e (s.a.s.) gelir ve olayı anlatır. Hz. Peygamber (s.a.s.), “Öteki çocuklarına da bir şey bağışladın mı? “ diye sorar.

Hayır cevabını alınca da şöyle buyurur: “Allah’a karşı sorumluluk bilinci içinde olun ve çocuklarınız arasında adaletli davranın.” (Buhârî, Hibe, 12-13; Müslim Hibât, 13) Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bu ifadesinden sonra Beşir b. Sa’d hibesinden dönmüştür (Müslim Hibât, 13).

Buna göre; babanın, kardeşlerden bazılarının zihnen veya bedenen engelli olması ya da diğer kardeşlerine nazaran daha çok yardıma muhtaç olması gibi haklı bir gerekçe olmadan çocuklarından bir kısmını malından faydalandırıp, diğer bir kısmını da faydalandırmaması uygun değildir. Uygun olan, eşitliği gözetmektir. Haklı bir gerekçesi varsa, bunu diğer çocuklarına anlatmalıdır ki, çocukları arasında kırgınlık ve husumet olmasın. Ancak babanın yaptığı yanlışlar, çocukların da yanlış yapması için mazeret teşkil etmez.

50.Kendi Kusuru Sebebiyle Trafik Kazası Yaparak Varis Olacağı Kimsenin Ölümüne -İstemeden De Olsa- Sebep Olan Kimse Ona Varis Olabilir Mi?

Bir an önce mirasa konabilmek için mûrisin öldürülmesi ihtimalini ortadan kaldırmak maksadıyla kâtil mirastan mahrum edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur; “Katil mirasçı olmaz.” (Ebû Dâvûd, Diyât, 20; Tirmizî, Ferâiz, 17; İbn Mâce, Ferâiz, 8; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 49)

Ancak öldürmenin hangi çeşidinin mirastan mahrum kılacağı hususunda ictihad farklılıkları vardır. Hanefîlere göre, kısas veya keffaret lazım gelen –kasten veya kaste benzer öldürme, hataen ve hata hükmünde öldürmeler- mirascı olmaya engeldir; ölüme sebebiyet vermek bu kapsamda değerlendirilmemiştir (Mevsılî, el-İhtiyâr, Kahire 1951, V, 116).

Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre, doğrudan doğruya öldürme veya ölüme sebebiyet verme mirasa engeldir. Mâlikî mezhebine göre ise, öldürme kasten olursa mirasçı olmaya engeldir. Ancak, kasıtsız öldürme mirasçı olmaya engel değildir (Huraşî, Şerhu Muhtasarı Halîl, Beyrut ts. , VIII, 223; İbn Kudâme, el-Muğnî, Beyrut 1405, VI, 460 vd. ; Şirbinî, Muğni’l-Muhtâc, Beyrut ts. , III,  6; Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletühû, Dımaşk 1984, VIII, 260-262).

Dolayısıyla Mâlikî mezhebine göre; herhangi bir kasıt olmaksızın, trafik kazası sonucu mirascısının ölümüne sebep olan kişi mirastan mahrum edilmez.

51.Bir Kadının, Vefatından Sonra Kocasının Evlenmesi Durumunda Malına Mirasçı Olmamasını Vasiyet Etmesi Halinde Bu Vasiyeti Geçerli Olur Mu?

Kişi öldüğünde malı, techiz, tekfin, borçlarının ödenmesi ve vasiyetlerinin yerine getirilmesinden sonra mirasçılarının mülkü olur (Nisa 4/11). Eşler de birbirlerinin mirasçısıdırlar. Din ayrılığı, öldürme gibi mirasçılığa engel bir durum olmadıkça hiç kimse mirasçıyı bundan mahrum edemez.

Dolayısıyla bir kadının, vefatından sonra kocasının evlenmesi durumunda malına mirasçı olmamasını vasiyet etmesi geçerli değildir. Böyle bir vasiyete uyulmaz.

52.Babadan Kalan Mal Taksim Edilirken Bu Malın Kazanılmasında Ya Da Korunması Olan Evlada Taksimde Ayrıcalık Tanınabilir Mi?

Aile içinde malların kazanılması sırasında, daha sonra ortaya çıkabilecek tartışmaların önünü almak açısından, kişilerin katkı ve çalışmalarının açık ve somut bir biçimde belirlenmesine özen gösterilmelidir. Bu tedbirin alınmaması ya da katkıların birbirinden ayrıştırılamayacak nitelikte olması halinde, aile içinde müşterek çabayla kazanılan mallar, yapılabiliyorsa kişilerin harcadıkları mesai, aldıkları risk ve kullandıkları temsil yetkisine dayanarak hakkaniyetli bir biçimde ayrılır. Bu konuda resmi vesika ve kayıtlar yanında aileyi yakından tanıyanların bilgi ve tanıklıklarına müracaat edilir.

Tarafların katkılarının somut bir biçimde ayrıştırılmaması veya ayrıştırılamaması halinde anne-baba ve çocukların beraber yaşadığı geniş ailelerde elde edilen kazanç ve sahip olunan mallar aile reisi olan babaya aittir. Bu kazançta çocuklardan bazılarının katkısının bulunup bazılarının bulunmaması sonucu değiştirmez. Dolayısıyla babanın vefatı halinde miras olarak bıraktığı malları, mirasçının bu kazançta payının olup olmadığına bakılmaksızın aralarında mirastaki haklarına göre bölüştürülür.

Hukukî hüküm bu olmakla birlikte malların kazanılması veya korunmasında katkısı olan kardeşlerin gayretlerinin diğer mirasçılar tarafından dikkate alınması ve buna göre bir davranış sergilenmesi uygun olacaktır. Kaldı ki, geniş ailelerde daha sonra ortaya çıkabilecek tartışmaların önünü almak açısından, kişilerin katkı ve çalışmalarına göre hakların önceden belirlenip verilmesi ya da bunun belli bir esasa oturtulması yerinde olur.

53.Ölen Kişi Mallarını Eşiyle Beraber Çalışıp Kazanmış İse, Bu Durumda Hayatta Kalan Eşin Hakkı Nedir?

Aile içinde malların kazanılması sırasında, daha sonra ortaya çıkabilecek tartışmaların önünü almak açısından, kişilerin katkı ve çalışmalarının açık ve somut bir biçimde belirlenmesine özen gösterilmelidir. Bu tedbirin alınmaması ya da katkıların birbirinden ayrıştırılamayacak nitelikte olması halinde, nikahtan sonra müşterek çabayla kazanılan mallar, yapılabiliyorsa kişilerin harcadıkları mesai, aldıkları risk ve kullandıkları temsil yetkisine dayanarak hakkaniyetli bir biçimde ayrılır. Bu konuda resmi vesika ve kayıtlar yanında aileyi yakından tanıyanların bilgi ve tanıklıklarına müracaat edilir.

Bu yapılamıyor ve kazançtaki emek ve risk eşit oranlarda gözüküyorsa mallar eşit olarak ayrılabilir. Yapılan işin asıl sorumlusunun koca olduğu durumlarda ise, ailede elde edilen kazanç ve sahip olunan mallar, aile reisi olan kocaya ait sayılır. Kadının emek ve katkısı aile birlikteliğinin bir gereği olarak destek ve teberru kapsamında değerlendirilir.

Kul hakkını ilgilendiren diğer alanlarda olduğu gibi burada da takva bilinci, ahiret kaygısı, adalet ve hakkaniyetten ayrılmama, diğerkâmlık ve doğruluk gibi dinî umdeler her zaman hatırlanmalı ve buna göre davranmaya gayret edilmelidir.

54.Bir Avukatın, Miras Taksimi İçin Müvekkilleri Adına Medeni Kanuna Göre Hüküm Veren Mahkemeye Dava Açmasının Hükmü Nedir?

Müslümanın, Yüce Allah’ın koymuş olduğu hükümlere uyması gerekir; aksi takdirde manen sorumlu olur. Mirasla ilgili hükümler de bunlardan biridir.

Dolayısıyla, varislerin haklarına düşene rıza göstermeleri ve diğerlerinin haklarına tecavüz etmemeleri gerekir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de mirasla ilgili hükümler bildirildikten sonra devamla şöyle buyurulur: “İşte bu (hükümler) Allah’ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar.” (Nisa, 4/13-14)

Şu kadar var ki varisler, miras ile ilgili ayetleri inkar etmemek ve onları adaletsiz bulmamak kaydıyla mirası kendi aralarında rızaya dayalı olarak diledikleri gibi paylaşma hakkına da sahiptirler.

Bu durumda, Allah’ın emrine (mirasla ilgili olarak koymuş olduğu hükümlere) muhalif davranmış olmazlar (bkz. (Mevsılî, el-İhtiyâr, V, 832).

Buna göre mirasçılar taksimi mahkemenin yapması amacıyla kendi rızalarıyla avukat tutabilirler. Böyle bir durumda avukatın dinî yönden bir sorumluluğu olmaz. Niza üzerine böyle bir yola başvuruluyorsa manevî sorumluluk, yerleşik dinî kurallara razı olmayanlara ait olur.