14.10.2021

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali ERBAŞ'ın Mevlid-i Nebi Haftası Mesajı

PEYGAMBERİMİZ VE VEFA TOPLUMU

     Vahyin ışığında şekillenen ahlaki değerler, insanların huzurlu bir hayat sürmesini sağlamakla birlikte toplumsal birlik ve beraberliğin de temel şartlarını oluşturmaktadır. Özünde sadakat, samimiyet gibi ahlaki davranışları barındıran vefa da bu kuşatıcı değerlerden biridir ve kavram olarak sözünde durmak, sevgide bağlılık, yapılan iyilikleri unutmamak ve buna göre davranmak gibi anlamları içermektedir. İslam ahlakının temel esaslarından kabul edilen ve Allah ile kul arasındaki iman ilişkisini düzenleyen değerlerden olan vefa, müminin Rabbi ile yaptığı ahit ve bu ahdin tutum ve davranışlarla hayata ve tüm mahlukata dair taşıdığı hassasiyettir. Yaratanını tanımak, kulluk görevlerini yapmak, O’nun verdiği nimetlerin kıymetini bilmek, şükretmektir. Vefa, iyilik ve takvada buluşmayı gerektirir. Kur’an-ı Kerim’de temel bir ahlaki kavram olan vefa söylemden ziyade eylem ile ortaya konması gereken büyük bir ahlaki erdem olarak dikkati çekmektedir. Vefa, fertlerin diğerleriyle ilişkisini sağlayan, toplumsal dağınıklığı ve bozulmayı engelleyen en önemli bağlardan biridir. Milletler bu hasletle fazilete ermiş, devletler bu meziyetle itibarını koruyabilmiş, aileler bu sadakatle varlıklarını devam ettirebilmiştir.

     İnsanı vahyin bilgisi ile destekleyen ve peygamberleri vasıtasıyla onlara yol gösteren Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de, kendisine kulluktan anne babaya saygıya, sözünde durmaktan nimetin kadrini bilmeye, antlaşmalara riayetten yetim malını koruyup gözetmeye kadar birçok konuda vefa hatırlatması yapmakta, mücadelelerini anlattığı ve bizlere örnek gösterdiği tüm nebilerin en belirgin vasıflarından birinin vefa olduğunu bildirmektedir. Kur’an-ı Kerim bizlere bir taraftan Allah’a ve onun kullarına karşı nasıl vefalı olmamız gerektiğini öğretirken diğer taraftan da vefasızlık örneklerini göstererek bizleri uyarmaktadır. Allah ile kulları arasındaki bir ahitleşmeden de bahseden yüce kitabımızda Allah adına verilen ahdin bozulmaması istenmekte, Allah’a ve insanlara verdiği söze sadakat gösteren ve sözleşmelerine hakkıyla riayet eden kimseler övülmekte ve bu davranış müminlerin bir özelliği olarak zikredilmektedir. Bu doğrultuda Allah ile yaptıkları muahedeye sadık kalanlara büyük mükâfat vadedilmiştir. Ahdini yerine getirmeyenler ise bozguncu olarak nitelendirilmiş ve Allah’a karşı ahitlerini hiçe sayanların ahirette hiçbir nasip alamayacakları haber verilmiştir.

     Olgun müminlerin vasıfları sayılırken onların ahde vefa gösterme özelliklerine de işaret edilen Kur’an-ı Kerim’de yer alan kıssalar ve Peygamber Efendimizin (s.a.s.) yaşantısında sergilediği davranışlar, müminler için nasıl bir hayat yaşanması gerektiğini en güzel şekilde ortaya koymaktadır. Efendimizin (s.a.s.) hayatı; Allah’ın emirlerine, ailesine, dostlarına ve çevresine vefa örnekleri ile doludur. Onun tüm İslam peygamberlerinin her birine ayrı ayrı vefa duyması, kendisinden sonra yaşayacak ümmeti için vefa göstermesi, zorla çıkarıldığı memleketine, canlı cansız varlıklara duyarlı olması gibi nice vefa örneklerine tanık olmaktayız. O, ömrü boyunca vefakarlığı bir erdem olarak öğretmiş, tebliğ ettiği dine inanan inanmayan herkes tarafından ahde vefa ve emanete riayete tam anlamıyla sahip olmasından dolayı “el-Emin” olarak bilinmiştir. Ahde uygun hareket edilmesini imandan sayan ve hayatı boyunca vefanın en güzel örneklerini sergileyen Peygamber Efendimiz (s.a.s.), gerek Allah’a kullukta ve nimetlerine şükürde gerekse insani tüm ilişkilerinde vefayı ahlaki bir davranış olarak görmüş ve hayatına yansıtmıştır. O, ailesine, ashabına ve ümmetine, en zor durumlar ve en küçük iyilikler için dahi vefa vurgusu yapmak suretiyle vefanın önemini anlatmıştır. Bununla beraber savaş gibi en sıkıntılı zamanlarda bile onun hiçbir ahdine vefasızlık yaptığı da görülmemiştir.

     Hz. Peygamber (s.a.s.) İslam’a hizmet etmiş olanlara karşı da her zaman vefalı davranmıştır. Onların hizmet ve iyiliklerini asla karşılıksız bırakmamış, üzerinde emeği olan hiç kimseyi unutmamış, hayatı boyunca onlara hep vefa göstermiştir. Allah yolunda şehit düşenleri de asla unutmayan Peygamber Efendimiz (s.a.s.), onların çocuklarının yetiştirilmesini, geride kalan ailelerinin ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamaya çalışmış, ashabını da bu konuda teşvik edip yönlendirmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s.), iyiliğini görüp ahirete irtihal etmiş tüm insanları da hayırla yad etmiş, geride bıraktıklarına sahip çıkarak onları himayesinde bulundurmuştur. O, çok sevdiği Mekke’yi özlemle anacak kadar, en zor durumda sığındığı Uhud’un sevgisini hissedecek kadar vefa peygamberidir. Onun vefası, varlıkta da yoklukta da aynıdır ve sadece inananları değil inanmayanları da etkisi altına almıştır.

     İletişim teknolojilerinin durmaksızın gelişim gösterdiği günümüzde, insani ve toplumsal meziyetlerden olan vefa ne yazık ki toplumumuzda ahlakla ilgili bir değer olarak hızla unutulmakta ve gün geçtikçe de kaybolmaya yüz tutmaktadır. Bugün maddi hazları öne çıkaran, manevi değerleri ötekileştirerek kişisel arzu ve istekleri hayatın odağına yerleştiren yaklaşımlar vefayı oluşturan bütün kavramların içinin boşaltılmasına, taşıdığı anlamları kaybetmesine neden olacak geniş bir zemin hazırlamaktadır. Oysa fert ve toplum huzurunu temin etme amacıyla İslam dininin merkeze aldığı erdemlerden olan ve vefa duygusuyla beslenen samimiyet, sadakat, sözünde durma, güven, fedakarlık, yardımlaşma ve dayanışma gibi değerler insan hayatına rehberlik eden faziletli davranışlardandır. Bu davranışların toplumların huzurunu, birlik ve beraberliğini sağlamada hayati bir rol üstlendiğini hatırdan çıkarmamamız ve ona göre hayatımızı şekillendirmemiz büyük önem arz etmektedir.

    “Her kim ahdine vefa gösterir ve günah işlemekten sakınırsa bilsin ki Allah o sakınanları sever.” (Ali İmran, 3/76.)

Prof. Dr. Ali ERBAŞ

Diyanet İşleri Başkanı