07.10.2017

Kim sorumlu?

Haber programlarında vatandaşlarımızla röportajlar yapılıyor ve onlara dini sorular soruluyor. Sonuçta vatandaşlarımızın çoğu dökülüyor, sorulara cevap veremiyorlar. Mesela Lâ ilahe illallah'ın manası soruluyor, çoğu kimse ya hiç bilmiyor yahut yanlış cevap veriyor. Bir kısmı da ben Arapça bilmem, dinî bir konuda yanlış bir şey söylemekten korkarım diyor. Yine kıblemiz hangi şehirdedir diye soruluyor, Medine'de, Kudüs'te diyenler çıkıyor; Peygamberimizin kabri nerede diye soruluyor, Ka'be'de diye cevap veren bir hayli insan var.

 

Yapılan anketlere göre ülkemizde yaşayanların % 99’u Müslüman görünüyor. Tevhidinin ilk cümlesi olan Lâ ilahe illallah cümlesi Allah’tan başka hiçbir ilah yok demektir. Elbette bu cümlenin manasını her müslümanın bilmesi gerekir. Bunu bilmek için de Arapça bilmeye yahut hoca olmaya gerek yoktur. Ancak öncelikleri farklı olan çoğu insanımız, temel dinî bilgilerini öğrenmeyi hep ötelemiş, önemsememiş, öğrendikten sonra da unutup gitmiş. Burada röportaja yansımasa da bu cümlenin manasını bilen çok sayıda insanımızın olduğunu da söylememiz gerekir. Ama önemli bir kesimin bilmediği de bir gerçek. Peki, sorumlu kim?

Elbette ilk sorumlu kişinin kendisidir. Zira dünyada dini yaşamak toplumsal bir olgu olsa da ahirette hesap ferdîdir, herkes kendi hesabını kendi verecektir. Ancak sorumluluğu tek başına kişilere atıvermekle kurtulacağımızı sanıyorsak aldanırız. Bu insanlara bu temel bilgileri kim öğretecek? Ülkemizin her mahallesi, her köyünde camilerimiz ve onların imamları ne yapıyor? Din dersi zorunlu bir ders olduğuna, bütün insanımız çocuk yaşta bu dersten geçtiğine göre, din dersi öğretmenlerimiz ne yapıyor, haftada iki saatlik de olsa bu derslerde ne anlatıp öğretiyorlar? Şimdiye kadar öğretememişsek, bundan sonra öğretebilmek için neler yapmalıyız?

Bir kere cami imamlarımız, bulundukları mescidin imamı olmanın gereklerini yerine getirdikten sonra bulundukları mahallin/mahallenin imamı olmaya çalışmalıdırlar. Bunun için de camiye gelenlerle ilgilendikleri gibi, camiye gel(e)meyenlere de ulaşmak için gayret etmelidirler.  Din dersi öğretmenleri kendilerine emanet edilen çocuklarımıza kalıcı olarak öncelikle ne öğreteceklerini tespit etmeli ve ona göre çalışmalıdırlar. Üst düzey eğitim merkezlerinde tartışılması gereken ihtilaflı konuları körpecik zihinlere sunarak, hocalıklarını gösterme lüksünden kurtulmalıdırlar. Hz. Âdem’in yaratılışı, cenneti, çocuklarının evliliği, Hz. İsa’nın doğumu, dünyadan ayrılışı, tekrar gelip gelmeyeceği, kabir azabı, miracın mahiyeti, cennet ve cehennemin ebediliği, şefaat, gibi on beş asırdır tartışılan konular değil insanımızın öncelikle bilmesi gerekenler. Dinî konularda edebiyat yapmak da çoğu insanımızı ilgilendiren şeyler değil. Kelime-i tevhidin manası, Âmentü esasları, Rabbin kim, Dinin ne, Kitabın ne, Peygamberin kim sorularıyla gerçekleşecek olan Kabir Sınavına hazırlık, İslam’ın temel şartları gibi konulardır insanımızın önceliği.

Klasik Mızraklı ilmihal bilgisi diyerek 32 Farzı, 54 farzı küçümsedik, sonuçta bunları bilenler azaldığı gibi, dini daha kapsamlı bilenlerin ve yaşayanların sayısını da azalttık. Onun için hepimiz sorumluyuz, dünyevileşerek dünyalıkları dinin önüne çıkaran ve bu yüzden dinimizin temel ilkelerinden bîhaber olan bizler sorumluyuz, anne babalar olarak sorumluyuz, din gönüllüsü imamlar olarak sorumluyuz, din dersi öğretmeleri olarak sorumluyuz, ilahiyatçılar olarak sorumluyuz, medrese hocaları olarak sorumluyuz.

Ölülerinize Lâ ilahe illallah’ı telkin ediniz[1] rivayetinden hareketle bazı bölgelerimizde cenaze defninden sonra kabirde yapılan bir telkîn duası vardır, o dua genelde defnedilen kimseye yapılır. Aslında yeni defnedilmiş mevtaya hatırlatma babında okunan o cümlelerin dirilere telkin edilmesi gerekir diye hep düşünürüm. Bu vesileyle bu telkin cümlelerine diri kardeşlerime hatırlatmak isterim. Zira arz ettiğim hadis, ölmek üzere olanlarınıza tevhidi hatırlatın ki onlar tevhid üzere ölsünler şeklinde anlaşılmıştır. Çünkü kimin son sözü lâ ilahe illallah olursa cennete gider müjdesi vardır. Onun için ölmek üzere olanlara bu cümleyi çok fazla ısrarcı olmadan hatırlatmak mendubtur. Nitekim bir başka hadiste çocuklarınıza konuşma çağına geldiklerinde Lâ ilahe illallah cümlesini öğretin, ölmek üzere olanlarınıza da Lâ ilahe illallah telkîn edin[2] buyrulmuştur. Bugün birçok yerde kabirde defnedilen ölünün başında yapılan ve aslında tüm dirilere her zaman yapılması gereken telkîn cümlelerin özeti şöyledir:

Ey falan kadının oğlu falan![3] Dünya hayatında iken üzerinde olduğun şu şahadet akdini hatırla. Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur ve Hz. Muhammed Allah’ın rasülüdür. Ey falan bil ki diriliş haktır, diriliş gününün gelmesinde hiç şüphe yoktur, hesap kitap haktır, cennet cehennem haktır. Ey falan de ki, Allah’tan başka ilah yoktur, Rabbim Allah’tır, dinim İslam’dır, Kitabım Kur’ân’dır, peygamberim Hz. Muhammed’dir. Sen Rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan, kitap olarak Kur’ân’dan, peygamber olarak Hz. Muhammed’den, kıble olarak Ka’be’den, kardeş olarak müminlerden razı oldun!

Evet diriler olarak bu gerçekleri birbirimize hatırlatmaya ve bu gerçeklerin ışığında yaşamaya ne kadar da muhtacız!

------------------------------

 

[1] Müslim, Ebû Davûd, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, Ahmed.
[2] Beyhakî.
[3] Dünyada kişinin annesi kesin olarak bilindiği için telkîn anne adıyla yapılır. Diriliş gününde ise insanlar babalarının adıyla çağrılacaklardır.

Prof. Dr. Ali AKPINAR
Konya İl Müftüsü